22 Eylül 2013 Pazar

Ufak Defter

Yaz şimdi şiirlerini ufak defterlere
Yaz ki unutmayasın nefretini, öfkeni
Sonra kopar yapraklarını tek tek…
Parça parça at hepsini ateşe…
At ki sönmesin içindeki alev,
At ki gözlerin bir daha ıslanmasın,
At ki bir daha canın yanmasın…

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Küçük Bir Şeker Belki Mutluluk...

İnsan yaşamak için neye ihtiyaç duyar ? Yemek, içmek, nefes almak... Peki insanlara yeterli midir bunlar ? Maddi ihtiyaçları karşılanan bir insan manevi dünyasında yapayalnız bırakılırsa pille çalışan oyuncak robotlardan ne farkı kalır? Veya evlerimizde beslediğimiz hayvanlardan ?

Belki de toplu yaşamaktan kaynaklanan bir durumdan ötürü insanların ihtiyaçları yukarıda saydıklarımdan biraz daha farklı olmalı. Onaya, desteğe, gurura, dosta, lidere, sevgiye de ihtiyaç duyar bir insan.

Peki bir insanın bunlara ulaşması her zaman mümkün müdür ? Dost dediğiniz insanlara ne kadar güvenebilirsiniz ? Brütüs değil midir Sezar'ın son dostu ve düşmanı. Kime güvenmeli insan ? Ya da birine güvenmeli mi ? Sezar mı olmalı Brütüs'ünü bekleyen yoksa Brütüs olmak daha mutlu edecekse onu mu seçmeli.

Mutluluk önem sırasında en üst düzeyde midir ? Bir insan mutlu olmak için şerefinden, gururundan bir saniyede vazgeçebilir mi ? Peki bunlar olmadan mutlu olabilir mi ?
Gördüğü anlık bir mutluluk mu kısa vadede ? Değerlerden biri bir diğerini karşılayabilir mi ?

Değişmez sanki, peki çalınabilir mi ? Ay giderken yıldızları neden saklar Güneşten ? Çalacağından mı korkar ? Deniz neden geri çeker dalgalarını kumsaldan ? Çok mu sevmiştir dalgalarını ? Bir çocuğun elinden şekerini alırsanız sadece şekeri mi almış olursunuz mutluluğunu mu ?

Bireyin mutluluğu diğer bireyi mutsuz edecekse ne yapmalıdır ? Var mıdır bir kuralı, bir kitabı ? Çocuk  daha güzel bir şekerin geleceğine kendini ne kadar inandırabilir ? Şekeri alan lezzetini yaşar elbet peki vicdan kısmında nasıl bir tavır takınır (vicdan olduğunu var sayalım) kendi iç mahkemesinde kalemi kırılan insan şekeri tatlı mı hisseder yoksa acı mı ?

Gün gelir keser de sap da bir kenarda unutulur belki. Ama o şekerin tadı mı kalır damakta sonra duyulan acı mı ? Bırakın tadını çıkarabilen çıkarsın, önemli olan herkesin kendi tadını alabilmesi. Kendi kendine yaşayabilmek...

En iyisi herkesin şekerini kendine bırakabilecek kadar dürüst olmak belki de. Herkesin şekerinin kendine kalması dileklerimle.

4 Haziran 2013 Salı

Dayan, Bekle, Sabret, Üzülme...

Derin nefret ihtiva ederken gece
Ağladı küçük adam öylece
Yalnız, üzgün, sıkkın yorgun.
Ağladı küçük adam gizlice
Nerede görse astı kinle, öfkeyle.  

Bekledi küçük adam.
Elinden de bir şey gelmiyordu aslında
Kalbinden geçen son damla kanı da düşürdü yere.
Lekeledi en güzel çiçekleri bile
Elleri kanamıştı o güllerin dikenleri ile.

Sadece kızgınlık hissediyordu
Ağzında sadece nefret sözcükleri
Bir tek renkler kalmıştı inandığı
Renkler de gitti beklemeden zamanı
Ellerinden aktı kum tanesi gibi
Tek birini bile yakalayamadı.  

Üstüne yürüdü yalnızlığın
Zerre korkmadı acımaktan
Ürkmedi taşların en keskininden
Layıkıyla sıyrıldı engellerden
Mert bir şekilde kalktı her düştüğünde
Elinde kalan tek şeyiyle : Şerefiyle...

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Arz-ı Ahvalim

Ay ortaya çıkardı o simsiyah gölgeni
Parlayan yıldızlarda gördüm haleni
Birkaç acı sözcük aktı dilimden,
Gözüm aradı ama bulamadı yareni.  

Esen rüzgar mırıldandı ezgini,
Bir selvide gördüm derin çizgini,
Bir yaprak sallandı oynadı yerinden,
Bozuldu hallerimin en sakin, en dingini.  

Çalkalandı denizlerin en engini,
Aradı bulamadı gücünün dengini,
Söktü ağaçları, kopardı çiçekleri yerinden,
Kararttı o mutluluk tablosunun rengini.

Kaç ?

Kaç gönül geçti gönlünden,
Ben sadece sana atarken?
Kaç defa gittin düşümden,
Martılar giden her vapura ağlarken?  

Kaç gözü gördü gözlerin?
Kaçına öyle iç geçirdin?
Söyle ey gül endamım,
Söyle kaç defa sevdin?

Kaç damla aktı gözümden?
Kaç cümle döküldü kalemimden?
Haydi durma söyle ey hüzn-ü canım,
Kaç ömür geçti ömrümden?

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Güneş Doğacak Sanmışım Da...

Meğer ne çok üzülmüş ne çok yanılmışım,
Aklıma hükmedip hep kalbimle tartmışım.
Bir rüyadan üzülerek uyanmışım da,
Meğer başka bir rüyaya doğru yol almışım.

Meğer yanlış istikamete sapmışım,
Arayıp arayıp doğru yolu bulamamışım.
Meğer ne çok yanlış yapmışım da,
Hepsini düzeltecek cesareti kendimde bulamamışım.

Meğer kalabalıklar içinde kendimi ben yalnızlaştırmışım,
Bana yaklaşmaya çalışanları çocukça kırmışım. Aslında avaz avaz bağırmışım da,
Hiç kimseye sesimi istediğim gibi duyuramamışım.

Meğer her şeyin iyi olacağına inanmışım,
Olmayacak şeylere olmayacak umutlar bağlamışım.
Gökyüzünde dolaşan bir ateş böceği görmüşüm de,
Yeni güne doğan Güneş gibi karşılamışım.

Güneş doğacak sanmışım da
Boşuna kendimi kandırmışım...

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Ne Mi Olacak Şimdi?

Doğan güneş aydınlatacak bulutlarla kararan günümü.
Sonra gece saklayacak yersiz hüznümü.
Kader verecek gözünü kırpmadan hükmünü,
Ve bir garip gözyaşları içinde okuyacak öykümü.

Bir yağmur yağacak yıkayacak yüzümü.
Gökkuşakları renklendirecek siyah-beyazdan ibaret ömrümü.
Belki farklı bir pencereye çevireğim gözümü,
Küçük bir çocuk geri verecek başkalarına çaldırdığım gülüşümü.

Bir fırça darbesi hoyratça silecek dünümü.
Bir ayna görmemi sağlayacak bugünümü.
Zaman geçecek, belki aylar belki yıllar.
O zaman cömert bir el verecek hakettiğim ödülümü.

Üzülmek yersiz, gün gelip melek çağıracak ölümü,
Bir aşık çalacak özenip bezenip büyüttüğümü,
Özenip bezenip büyüttüğüm koparmaya kıyamadığım,
Yalnızlığımı dallarına bağladığım o kırmızı gülümü.

9 Nisan 2013 Salı

Suskunum Sana - Adnan Yücel

SUSKUNUM SANA

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun

Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde


Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun

Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum


Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum

Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum


Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun 


Adnan Yücel

5 Nisan 2013 Cuma

Sen ve Ben İki Ayrı Film...

Sen ve ben iki ayrı yaşam iki ayrı film, oyuncuları, zamanı, mekanı, mevsimi, ayı, güneşi birbirine benzeyen...   Sen ve ben iki ayrı film, hala çekilmekte olan hala bitmemiş...   Sen ve ben iki ayrı film yolları hiç kesişmeyen, her ne kadar birbirine çok benzese de...   Senin başrolün başkası, benim başrolüm ise sen...   Sen başka yönlere bakarken, benim objektifim sana dönük, ne sen farkındasın bunun ne de gölgen...   Sen en güzel baharların filmi, benim hikayemse 3-5 kısa mutlu andan ibaret...   Sen ve ben iki ayrı film aynı senaristten ancak farklı yönetmenlerin elinden...   Sen ve ben iki ayrı film belli ki benim hikayemin sonu mutsuz, senin yolun açık olsun nice mutlu sonlara...

27 Şubat 2013 Çarşamba

Kısa Metraj Film...

İnsan sevdiğinden bir "Güle Güle" ile ayırmamalı bence. Bırakmamalı insan sevdiğini, vazgeçmemeli. Bırakmamalı elini o son saniyede. Sıkı sıkı tutmalı, o son saniyede deyivermeli eğer diyecekse, biriktirmemeli sevgilerini, biriktirmemeli hislerini, birden ağzında çıkaravermeli, kalbi yerinden çıksa da "Seni Seviyorum" kelimesini...

Çıkarıvermeli ki, delmesin o acı yüreğini, kanatmasın yarasını, bir gülistan olabilecek yerler, bozkırlara dönüşmesin, güller yerine dikenler bitmesin gönüllerde. Bir anla başlayan sevgi bir anla bitmemeli. Bir ömür sürmeli...

Belki ilk görüşte belki tanıyarak sevdi seven, kalp bir kere sevdiyse anlar ona yıllar gibi gelmeye başlamıştır bir kere. Kızmamalı, kötülememeli çünkü seven severken elinde değildi kalbinin çarpıntısı, gözlerinin gülüşü...

Bitirmemeli yönetmeni o kısa metrajlı filmi, olabilecek en gereksiz sonla, kavuşmalı Ferhat Şirin'e dağları delerken o gürz ile kıymamalı canına Şirin'i öldü diye. Mecnun düşmemeli çöllere Leyla'sının sevdasından, illa ki ölüm buluşturmamalı sevenleri. Sevenler bu dünyada da gülmeli.

E hadi be yönetmen bir kere de güzel bitir şu filmi, Leyla kavuşsun Mecnun'una, Şirin ve Ferhat, Tahir ile Zühre bir masal olmaktan çıksın, bırak bu seferki filmin sonunda da AŞK kazansın...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Aşk ulu bir çınar misali...

Sevgi nedir, neden sever insan ? Neden seçer sevdiğini ? Neden illa ki sevmek ister ? Neden kalbini bambaşka birine emanet etmek zorundadır ? Yaratılış gereği mi doldurmalıdır yüreğini ? Neden rahatsızlık verir, neden acır boş bir kalp ?   Ya da bos kalır mı kalp ? Yoksa hep sever mi birilerini farkında olmadan ? Sevmeli midir sürekli ? Vaz mı geçmelidir sevmekten, sevilmekten ?   Ya da inadına sarılmak mı gerekir ? Peşinden koşmak mı gerekir aşkın ?

Aşk insan icin su gibi vazgeçilmez mi olmalıdır ? Aşk huzur icin bir araç mıdır yoksa amaç mı olmalıdır ?   Aşk sevgiliye mi olmalıdır,  yoksa aşkın kendisine mi ? Aşk kalbi hızlandırdığı sürece mi aşktır.  Yoksa kalp dursa dahi baki midir yeri ? Gelip gider mi bogazdan geçen gemiler gibi, yoksa kok mu salar koskoca bir ömre ulu bir çınar gibi ?

9 Şubat 2013 Cumartesi

Artık Her Gecemin Sıfatı "Hüzünlü"...

Belki de iki şey isterdim bu hayatta sana deli gibi aşık olduğumu avaz avaz bağırmak ya da usulca yaklaşıp sarılıp sakinleşmek, kim bilir belki hep bir hayal olarak kalacak, belki hiç yasanmayacak ama güzel olacak hafif acıtacak, ama ağlattığı kadar da güldürecek.

Ah bir bilsen, bir görsen. Bil ki bende o cesaret yok, severim söyleyemem, ağlarım gösteremem, söylerim dinletemem. İşte o zaman sadece susarım...

Evet hayatın bir tarafı benim için fazla eğlenceli,  ama diger yüzü bir o kadar melankolik. Sevmek bir yandan çok iyi, bir yandan çok çok kötü.

Ya seversem ve sevmezsen, ya olmazsa. Peki ben yine yere düşersem kalkabilir miyim acaba ? Dayanabilir miyim seni de öncekiler gibi kaybetmeye ?

Gülmek yetmez mi senin yanında ? Seviyorsam vakit senin yaninda su gibi geçmez mi ? Peki her zaman yanımda olsan tılsımı kaybolur mu aşkın ?

Anlaşılan o ki benim için mutlu olmak aşklarca uzaklıkta hâlâ. Anlaşılan o ki sana ulaşana kadar benim bütün gecelerimin sıfatı "hüzünlü"...