30 Temmuz 2012 Pazartesi

Senden Önce, Senden Sonra...

Senden önce;
Papatyalar, sadece yapraklarını teker teker kopartmaktan hiç bir şey anlamadığım ufak beyaz çiçeklerdi.
Müzik, gün içinde dinlemek için yaratılmış zamanın hızlı akmasını sağlayan bir dizi notaydı.
Şiirler, onlar mı laf kalabalığı yapmayı seven birkaç insanın ağzından dökülmüş laflar gibi gelirdi.
Filmler, özellikle aşk üzerine kurulu olanlar aslında bir yönetmenin elinden çıkmış, sadece kafamı dağıtmak için yapılmış para tuzaklarıydı.
Yıldızlar, gökyüzünde çok çok uzakta gelişigüzel hareket eden bir kaç taş parçasıydı.
Geceler, uyumak için yaratılmıştı başka ne olurdu ki geceleri.
Aynalar, sadece tuvalete girip çıkarken baktığım bir cam parçasıydı.
Uyku, bir nevi ihtiyaçtı vücudumu ayakta tutan.
Güneş, kocaman sarı bir ateş topundan ibaretti.

Ama bir şey oldu ve seni tanıdım

Senden sonra;
Papatyalar, sana ulaşabilmek için tükettiğim bir çiçek seni ve beni ifade eden.
Müzik, bir nevi iç çekiş her birinde bana seni hatırlatan
Şiirler, ah şiirler dünyanın en anlamlı sözleri, gökten bir kitapla inmiş gibi her biri
Filmler, onlar hayatımın birer parçası anlayamamışım her filmde bir aşk varmış meğer içten içe akıp giden
Yıldızlar, sen ve ben oldular, hiçbir zaman bir araya gelemeyecek kadar birbirine uzak ama sanki yanyanaymış gibi birbirine yakın duran.
Geceler, birer mahkeme kendimi sorguladığım, farkına biraz geç vardığım ama artık uyumak için kullanmadığım.
Aynalar, seni yanımda düşünmemdeki en önemli yardımcılarım parlak olduğu her şeyi dosdoğru yansıtan
Uyku, ne kadar zor olsa da bir kaçış artık senden, benden, bizden...
Güneş, ah Güneş her sabah aynı yerden doğan ve cömertçe umut dağıtan


Tıpkı her uyanışımda kalbimden doğan, seni bana hatırlatan, belki bazen canımı acıtan düşünce gibi : AŞK

29 Temmuz 2012 Pazar

Çünkü Binlerce yıllık uygarlığın ardından insanoğlu hala sevmeyi öğrenemedi...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Eros & Zeus


Anlayamıyorum bu Yunan tanrılarını sanki her şey bitti ben kaldım uğraşacak... Havayı bu kadar sıcak yapmak için uğraşan Zeus bi yanda, elindeki okları füturcuzca kullanan Eros bir yanda...

İkisi de beni uyutmamak için yemin etmişler gibi... Biri geceyi dayanılmayacak kadar sıcak yapıyor, diğeri zaten çok fazla sıkıntım yokmuş gibi "aşk" adı altında acılar dağıtıyor...

Bir tanesi bile uykularımı kaçırmaya yeterken ikisi birden saldırıyorlar gece yarısından iki üç saat çalarken şimdi on-onbir saat çalıyorum... Uykularım daha rahatsız oldu, daha kısa...

Eros ve Zeus... Uykularımın hırsızları...


Ne diyordu Şair;
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir !!!

26 Temmuz 2012 Perşembe

Öyle Bir Hayat Yaşıyorum Ki...

Öyle bir hayat yaşıyorum ki;
Cenneti de gördüm, cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum, oynadım.

Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum, okudum, anlamadım.

Kendi kendime konuştum, bazen evimde;
Hem kızdım, hem güldüm halime,
Sonra dedim ki, “Söz ver kendine”,
“Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin…

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin…

Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin…

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin…

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman ve AN,
Hep acele etmem bundan, anladım…”

Friedrich Nietzsche

Bir kısa film gibi...

Siyah-beyaz bir filmin birbirine siyah ve beyaz kadar zıt iki karakteriydik. Birimiz vardı, birimiz yok... Birimiz güldü, diğeri ağladı. Birimiz hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam etti, birimiz olduğu yerde kaldı. Kim bilir belki başrolleri olduğumuz hayatlar bizi bu kadar zorlamasaydı çok iyi bir eser ortaya koyabilirdik.

Olmadı, artık sen kendi filminin başrolüsün ben kendi filmimin seninki nasıl bilmiyorum ama benimki şu an özlem üzerine. Bildiğin eski Türk filmi, çocuk kızdan hoşlanır, uzun zamandır böyle rahat nefes almıyordur, kendini onun yanındayken rahat hisseder, ama ondan önce çok büyük yaralar almıştır gönül rıhtımında demirli olan gemi...

Sever çocuk gün geçtikçe bağlanır. Yakınlaşırlar onlar yakınlaştıkça çocuğun umudu artar. Daha çok sevmeye başlar, unutmuştur yaralarını. Güzel günler hayal edebilmektedir artık. Ama son bir iş kalmıştır artık. O derin yaraları açan o haini o gemiden okyanusun geri dönmez akıntılarına bırakmak, bunu yapar çünkü o kalbi asıl hakedene ayırmak ister. Günahsızdı çocuk çekti kopardı bir parçasını kalbinin...

Bitmişti artık her şey...

Uzun zamandır çektiği acı geçmişti... Eski bir dostu mezara verir gibi ağlamaya başladı... Ağladı, ağladıkça daha fazla kanadı kalbi. Daha çok kanadıkça daha çok ağladı... Hiç düşünmedi yeni gelen ne düşünür bu gözyaşları hakkında... Onun için yaptı çünkü her şeyi... Dökülen her damla gözyaşında daha çok yer almaya başladı yeni aşk ! Kalp artık tamamen ona aitti...

Ancak o farklı anlamıştı...

Artık bir farklıydı kız, bir gün öncesindeki o kızdan eser yoktu soğuktu garipti, çocuk konuşamadı utanıyordu, çekiniyordu... Konuşamadı... Uzun zaman sonra sevebildiği ilk insanı da ellerinden kaçırdı...

Umutları tükendi çocuğun, derken bir gün cesaretini topladı çıktı kızın karşısına... Olmadı... Demek ki olmayacaktı...

Ama çocuk sevmeye devam etti. Bekledi bekledi. aslında halen beklemekteydi çocuk. Ama kız beklenildiğinin farkında bile değildi. Sanırım onun için artık tek çare unutmaktı. Olmadı, unutamadı...

24 Temmuz 2012 Salı

Sıla ~ Gözlerine Teslimim

Ne zaman bir mevsim olur tenimde
Tuzu mavinin vadesi güneşin
Ayrı bir yaz meyvesi olur her parem
Her parem ki sanki değil benim
 
Bir kağıt koydum suya yüzdürdüm
Dalgasız köpükleri enginleri
Enginler ki önümde
Kalleş bu büyük şehir dedikleri

Aah canım benim seni koynuma alır da yatarım
Aah canım benim seni koynuma alır da yatarım
Gözlerine teslimim nereyeyse gelirim
Sükununla doyarım
Gözlerine teslimim nereyeyse gelirim
Sükununla doyarım

Belki...

Her gece için bir bahanemiz var aslında, her günün bir bahanesi olduğu gibi... Belki çok sevmişizdir, belki çok nefret etmiş... Belki geçmiş üzdü bizi, belki gelecek kaygılandırıyor... Belki çok yorulmuşuzdur hayattan, belki de aslında hiç bir şey yapmadığımızı fark etmişizdir... Belki gece bir yardımcıdır tüm karanlığımızı gizlemeye, belki de ortaya çıkartmaya kalbimizdeki aydınlığı... Hatta belki çok özlemişizdir, onun bizi özleyip özlemediğini hesaba katmadan. Belki sesi geldi aklımıza, belki elleri, belki gözleri, ya da koskoca yüreği...

Belki hiç olmadık hayatında, ya da onun hayatı olmadı. Belki yanlış yer ve yanlış zamandaki tek doğru kişiydik, belki de onun için bir hiç. Belki bir masaldı o sizin için bir var bir yok...

Ama her şeyi unutup gülümsememiz gerekmez mi, bundan yıllar yıllar sonra dönüp de geriye... İlk gördüğünüz anı o yüzü, hayatınızda değişik bir anı olarak hatırlamak çok mu yanlış olur ? Takılmak mı gerekir düne veya geleceğe ? Her geçen saniye bir geçmiş, her gelen saniye gelecek değil mi ? Artık geri saramayacağımız saniyeleri özlemek ne kadar gerçekçi ?

Uyuyamıyoruz çünkü bizi sıkan ne havanın kasveti, ne baş ağrısı. Bizi uyutmayan Geçmişin bizden dünün intikamını almak için saç diplerimizi hırçın bir çocuk gibi çekiştirmesi...

Evet, bugün acılarla dolu ama yarın "belki"...

Bir Kere Filizlenince...

Bir kere filizlenince kalpte tomurcuklar aşka dair. Sen ne kadar sökersen o kadar çok çıkar yeniden. Eline battıkça dikenleri, canını daha az yakmaya başlar... Alışır gönül daha hızlı çarpmaya, yanıp kavrulmaya. Ama aylar seneler gelir geçer, büyürsün. Aydınlık alır yerini endişelerin ve üzüntülerin gecelerin daha parlak yıldızların daha berrak olur. Biraz sabır küçük insan sadece biraz sabır ihtiyacın olan. Hadi şimdi uyu ve yeni bir güne daha aydınlık uyan.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Yalın - Olmasa Da Olur
Tam benlik birisi var
Bir tutam yaz gülüşü var
Kocaman egosuyla
Olmasa da olur
Olmasa da olur

Tam benlik birisi var
Bir ömür aşk öpüşü var
Durulmaz oyunlarıyla
Olmasa da olur
Olmasa da olur



Ne yaz ne kış tam bahar ki ne bahar
Bir gün ağar bir gün açar
Sevdirir kendini şeytan tüyü var
Yoksa da hayat kurur yanar

Kıskıvrak yakalar kalbinden
Dağlar eğilir gelişinden
Oynak ruh haliyle
Olmasa da olur
olmasa da olur

Herşey Tek Yön : Sen...

Gece yine dayandı pencereme olanca ağırlığıyla, tek tük saydığım yıldızlar umutlarım gibiydi, teker teker azaldılar. Şimdi saysan bir elin parmaklarını geçmez. Göğüs kafesim bir kale gibi geçilmez gibi duran, ihtişamlı, ama aslında kırık dökük, yıkık bir harabe sadece. Kalbim karlar altında kalmış şaşkın bir serçe gibi ürkek ve yorgun. Yine benimle birlikte hiç terk etmeyen bekleyiş, bu berbat düşünceler saatinde. Ne seninle oluyor ne de sensiz, ne gülebiliyorum ne ağlayabiliyorum. Ne devam edebiliyorum sevmeye ne vazgeçebiliyorum senden. Sokaklar var içimde gece boyu bomboş olan, rahatsız edici bir sessizlik içinde hepsi tek noktada kesişen, hepsi tek bir yere ulaşan : Sen...

Temizlik...

Temizliğe başladım bir bir atıyorum kırdığın kalbimin milyonlarca parçasını, en ufak zerrecikleri bile, ne yüzünü görmek istiyorum ne sesini duymak. Ne yüzüme gülmeni istiyorum ne de derdimle ağlamanı. Kurtuluyorum senden, artık unutuyorum seni her şeyini , ya da sadece kendimi avutuyorum, bilmiyorum... Ama şunu biliyorum senin gibi ben de gemimi bu limandan alıyorum ve dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyorum . Sonsuza dek ve yalnız ...

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Hüzünlü Elveda...

Kederli gülücükler saçarak elveda diyorum sana. Çünkü biliyorum ağlasam da biz diye bir şey olmayacak. Belki de en acısı güzel günler düşlemekti beraber geçecek olan. Beraber bir sahil kenarında yan yana yürümekti en büyük hayalim, canın sıkıldığında sana destek olabilmek, birbirinin yaralarını sarabilecek bir çift olabilmek. Ama en önemlisi çift olabilmek, senin benim, benim de senin için yaratıldığımızı düşünmek. Anladım biraz geç oldu ama uyandım rüyadan, gerçeklere tekrar döndük. O masal perisi saat on ikiyi geçince tek tek söyledi gerçekleri. Kulaklar kapandı, diller mühürlendi, gözler ah gözler... Gözler de yaşlara ev sahipliği etti. Yarım kaldı hayaller, yarınlara kaldı umutlar. Bugün değil, yarın değil, o gün veya bugün de değil bende hala bir umut var ama içindekiler sen ve ben değil...

20 Temmuz 2012 Cuma

Diyecek Bir Şey Kalmadı !

Bugün neyi fark ettim biliyor musun ? Unutmaya başlamışım yavaş yavaş. Nasıl mı yavaş yavaş ? Sesini unutmuşum çoktan, bunu gözlerin izleyecek, sonra saçların, bir gün dudaklarını unutacağım, bir gün ellerini... Sonra bende sana dair hiç bir şey kalmayacak, sadece adın...  Illa ki sen de okuduğum her kitap gibi biteceksin. Ruhumda bir boşluk olarak kalacaksın, göğüs kafesimin en derinlerinde. Seni yavaş yavaş yok edeceğim, ufak da olsa bıraktığın yaranın izi gidecek zamanla, ama yerini her zaman bileceğim. Diyecek bir şey kalmadı, aslında söylecek çok şey var ama ne benim gönlüm el verir söylemeye ne de senin aklın alır...

19 Temmuz 2012 Perşembe

Sevdiğin Kadar Sevilirsin...

Bugün fark ettim ki peşinden koşmaktan yorulduğumu sanarak büyük aptallık yapmışım... Yorulan bedenim değil ruhummuş meğer, bir limandan diğerine beklemeden sessiz bir şekilde ayrılacak kadar aptalmışım. Bak üstad ne demiş : " ... Sakın bitti sanma her şeyi , sevdiğin kadar sevileceksin ... " ve demiş ki : " Unutma yağmurun seni ıslattığı kadar ıslaksın , güneşin ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın ve güçlü hissettiğin kadar güçlü"... "KARŞINDAKİNİ UNUTTUĞUN KADAR ÇABUK UNUTULURSUN, çiçek sulandığı kadar güzeldir , kuşlar ötebildiği kadar sevimli, bebek ağladığı kadar sevimli. Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin , BUNU DA ÖĞREN SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN."

17 Temmuz 2012 Salı

Saat 5

Saat tam beş. Gün geçtikçe erteleniyor saati uyumalarımın. Bir türlü uyuyamıyorum, ne zaman uzansam bir taraflardan çekiştiriyor yokluğun, canımı acıtıyor yalnızlığım.Baktım olmuyor, başımın ucunda açık bir pencereden gökyüzünü seyrediyorum. Iki tane yıldız var koskoca gökyüzünde sadece iki tanecik... Sen ve ben geliyor aklıma hiç bir zaman olmayan ikili... Yıldızlar da bizim gibi çok farklı yerlerde, farklı hayatlarda. Saatin de ilerlemesiyle o derin lacivert gök, yavaş yavaş kendini apaçık bir maviye bırakıyor. Güneş geleceğini haber veriyor. Diyor ki "Merak etme geliyorum, her doğan gün gibi yine karanlıktan çıkıp geldim. Sen de kurtulacaksın bu karanlıktan. Hadi şimdi yat güzel bir gün seni bekliyor." Her gün gibi değil bugün hissediyorum. Sanırım yavaş yavaş uykum geliyor kaçmam gerek. Bu arada... Her şey için teşekkürler Güneş !


 ~EMRE DOĞAN~

13 Temmuz 2012 Cuma

...







"İnsanoğlu böyledir; hiç gereği yokken hayatına girer ,
hiç gereği yokken herseyine karışır ve hiç gereği yokken , hayatından siktir olup gider..." 


Olmuyor...

"Problem yokmuş gibi gülümse, her şey yolundaymış gibi konuş, hepsi rüyaymış gibi davran ve canını yakmadığını farz et." Marian Keyes ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama her şeyi yapabiliyorum ama canıım yakmadığını farzedemiyorum...

12 Temmuz 2012 Perşembe

Altta müzikten gelen bir ses "Vazgeç Gönül Vazgeç Sesini Duyan Yok..." defalarca tekrar açıyorum, aklıma geliyorsun zaten cehennem olan odam daha da beter oluyor. Kızıyorum, oturuyorum kalkıyorum, sonra "Suçu yok ki" diyorum düşünüyorum...

Acaba hiç geldim mi aklına, hiç düşündün mü sen de veya ne bileyim hiç geldi mi adım aklına ? Bir yanım "Boşver başkası yok mu ?" diyor diğeri "O başka" sonra lanet ediyorum sana, bana, duvarlara, aşka...

Gitmiyor ama aklımdan bir kere girdiği zaman...

Unutur muyum acaba zamanla yoksa yerine yine birini mi bulmam lazım ? Bu sanki ufak bir yaranın acısını duymamak için başka bir yerde daha başka bir yara açmak gibi ve her defasında daha hızlı daha derine daha acılı...

Peki değer misin acıya , kedere, hüzne ? Yoksa sen de bir başkasını gördüğüm zaman aklımdan uçup gidecek misin ? Bırakalım da bunun cevabını zaman versin, hani şu her şeyin ilacı dedikleri ama hiç bir işe yaramayan var ya...


Unut gitsin...

Gece 3 melankolik şarkılar, acılı hatıralar, bir örtü mü çekmek lazım her şeye ? Duymak mı lazım , duymamak mı ? Uyumak mı lazım uyanık kalmak mı ? Kadere teslim mi olmak lazım, sonuna kadar savaşmak mı ? Söyle sana doğru koşmak için ayakta kalsam tutacak mı ellerin ? Kendimi bıraksam sadece sana, kurtarır mıydın ? İşte aklımdan geçenler bunlar...

Kim demişti inan hatırlamıyorum ama "Hayallerin ne kadar büyük olursa, hayal kırıklıkların da o kadar büyük olur" güzel değil mi ? O yüzden ben çok fazla hayal kurmam gerçi kursam da bir süre sonra kırıklarını topluyorum her yerden... Çekiniyorum bir hayalimin daha paramparça olduğunu görmekten o yüzden acaba var aklımda şu an...

Acaba koşsam mı sana son gücümle, yoksa çok fazla büyümeden ben mi parçalasam hayallerimi ? Ne dersin ? Unut gitsin...